YAŞAM 

DÜN GECE HİLALİ GÖRDÜM

Soğuk bir geceydi, dışarı çıkıp gökyüzüne baktım. Her yeni doğuşunda bana kendini gösteren hilali gördüm yine. Öyle güzel öyle zarif bir gülümsemesi vardı ki yüzünde hayran kalmamak imkânsız.

Eteklerinde kızıl hareler parlarken, güçlü ışığının gölgesi gökyüzünden yeryüzüne çocuksu aydınlığını saçıyordu. Uzun süre bakmaya devam ettiğimde ise başka bir görüntünün bana sürpriz yaptığını anladım. Bana bir şeyler mi söylemeye çalışıyorsun diye sordum sesi duyulmayan kalbimden. Işıltısı yanıp söndü muziplikle.

Yeni doğan ayın salıncağına oturup ayaklarını sallayan Küçük Prens’in varlığını o zaman anlayabildim.

Demek bana sürprizin buydu dedim. Kalbim genişleyip içine ışıltılar dolarken iç sesimle konuşuyor, onun da bana söylediklerini dinliyordum. Artık aramızdaki yakınlığın bir şahidi olduğu muhakkaktı.

Yeryüzü dünyasının acımasızlığını, kıtalararası gizli ellerin çizdiği haritalardan, insanın insana olan zulmünden, daha nelerden dert yandığımı şimdi unuttum. Küçük Prens sessiz gülümsedi, hilalin ışığı yanıp söndü kaç kere kim bilir. İnsanın güce ve zulme, belki de sadece büyüklük hırsı yüzünden olacak, kara parçasını, akarsuları, denizleri kirlettiğini, yok etmeye en yakın olduğu zaman diliminden söz ettim. Güçlülerin yok etme isteği insanın da insanlığın da sonuna yaklaştığını anlattım.

Ben hızımı alamamış sayıp dökerken Küçük Prens’in sessiz bıkkınlığını görüp iyi insanların da doğaya, derelere, ırmaklara, dağlara, ağaçlara, yoksullara, kimsesizlere, çocuklara, deprem acılarını katlanarak yaşayan insanlara nasıl arka çıktıklarını, gecelerini gündüzlerini iyilik için çalışarak harcadıklarını ama yetmediğini, yetemediğini de ifade ettim. Hilalin salıncağında bir rahatlama ile görünüp kayboldu. Kendi derdimi onlara dert olarak yüklediğimin ayırdına vardığımda sabah olmuş ne yeni ay ne de Küçük Prens görünür olmuştu artık.

Her sabah olduğu gibi pencereme yerleşen iki kimsesiz kedinin peynir paylarını tabaklarına koyup dönerken kalabalık bir karga sürüsünün bağıra çağıra gökyüzünde kanat çırptıklarını izledim.

Önceki akşam kalan pirinç pilavını kuşlar yesinler diye döktüğüm taş duvarın üzerinde hiç pirinç tanesi görmeyince anladım ki aç kargaların payı olduğunu. Karakargaların lideri sürmeli karganın zarif reveransı bana bunu anlatmak içindi.

Hayat her şeye rağmen yaşanıyordu. Bunu bana yine başka bir karganın tek başına yolun ortasında salınarak yürümesi, başını dik tutup hayata inat asaleti anımsatmıştı.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar